universitemizde-tarihsel-arka-planiyla-ortadogu-da-ki-gelismeler-konulu-konferans-verildi

Rektörümüz Prof. Dr. Ali Akmaz, İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcıları Doç. Dr. Hamdi Gündoğar ve Yrd. Doç. Dr. Nurullah Aktaş, Genel Sekreterimiz Yrd. Doç. Dr. İbrahim Baz’ın yanı sıra akademik personelimiz ile çok sayıda öğrencimiz ve imam hatip lisesi öğrencilerinin katıldığı konferans İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi konferans salonunda gerçekleştirildi.Konferansın açılış konuşmasını yapan İlahiyat Fakültesi Dekan Vekili Doç. Dr. Hamdi Gündoğar, geçen yıl Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen konferansların bu yıl İlahiyat Fakültesi tarafından düzenleneceğini ve bu konferansların sistematik hale getirileceğinin altını çizerek, amaçlarının gerek ulusal ve gerekse de uluslar arası alanda, alanlarında uzman kişiler tarafından birçok konuyu ilk ağızdan hocalarla ve öğrencilerle buluşturmak ve böylelikle öğrencilerinin ufuklarını açarak daha faydalı olmak olduğunu söyledi.Ortadoğu kavramını ilk kullanan İngiliz subay Alfred Thayer Mahan’ın bu kavramı sadece Basra Körfezi için kullandığını olduğunu dile getiren Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Harun Yıldız ancak günümüzde Ortadoğu’nun Orta Asya’dan Afrika’nın ortalarına, Hindistan’dan Atlas Okyanusu’na değin geniş bir coğrafyayı kapsadığını söyledi. Doç. Dr. Yıldız, Ortadoğu coğrafyasının pek çok dine ve kültüre beşiklik yapmasının yanı sıra birçok fikir akımının da doğduğu, geliştiği ama özellikle de İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudi dinlerinin doğduğu ve geliştiği coğrafya olduğunu vurgulayarak; “ben günümüzde Ortadoğu coğrafyasında etkin ve öne çıkan akımlardan söz etmek istiyorum. Selefilik, İhvan-ı Müslimin ve Vehabilik. Selefilik özellikle son dönemlerde tanınan bir grup. Kur’an ve sünnet lafzına dayanır. Bu akım sadece Kur’an ve sünnet metinlerine bağlıdırlar. Kelam, tasavvuf ve felsefeyi ret ederler. Burada, çokça karıştırılan Selef ile Selefilik kavramlarının ayrı olduğunu, Selef’in ‘önce yaşayan’ anlamında olduğunu Selefiliğin ise bu kavramdan bambaşka bir kavram olduğunu dile getirmek isterim. Ancak Selefiler, İslam’ın ilk yüzyılında yaşayan öncü Müslüman nesillerin ardılları olduklarını dolayısıyla Selef’in yolunda gittiklerini öne sürerler. İslam’a ve içindeki gruplara karşı tekelcidirler ve kısmen Harici bir mantıkları vardır. Diğer grup ve mezhepleri ötekileştirir ve dıştalar. Mısır’da bu mantıklarından dolayı birçok Kilise ve Havra’ya hatta Camii’ye bombalı saldırılarda bulundular. Oysa hoşgörü dini olan İslam’da bunların yeri yoktur. Peygamber Efendimizin yaşamı bütünüyle sevgi ve hoşgörüydü. Mısır’da ki bu saldırıların faturası maalesef İhvan-ı Müslim’e kesilmektedir. İlk temsilcisi ve kurucusu Ahmed Bin Hanbel’dir.  14.yüzyıla geldiğimizde ise İbn-i Teymiyye tarafından selefiliğin sistemleştirildiğini görüyoruz. Aslında Selefilik kavramını da ilk kullanan İbn-i Teymiyye’dir. Selefilikte öne çıkan iki husus vardır; birincisi dirayet tevsirlerine karşı çıkar. Kur’an’ın akılcı, mantıklı ve ilmi usullerle yorumlanmasına karşı çıkar. İkincisi ise Kelam, Tasavvuf ve Felsefeye karşıdırlar. Yine Selefilikte dört önemli özellik vardır; birincisi Tavhid inancı. Amel ile imanın aynı bütünsellikte olduklarını söylerler. İkincisi Selefe dönüş. Üçüncüsü Taklidin reddi. Dördüncüsü ise Bidatlerle mücadele. Yani sosyal ve kültürel yeniliklere karşı durmak. Selefilik günümüzde Ortadoğu coğrafyasında yaygınlaştırılmış Suudi Arabistan merkezli bir akımdır. Pakistan, Afganistan, Kuzey Afrika, Mısır, Tunus, Yemen, Umman, Ürdün ve Suriye’de giderek yaygınlaşan Selefilik Selçuklu ve Osmanlının hoşgörü ve çoğulcu anlayışından dolayı özellikle Anadolu ve Kafkaslarda yaygınlaşamamaktadır. Selefiliğin en büyük açmazlarından birisi lafız ve şekle çok önem vermesidir. Ahlak ve irfanı dıştalar. Şekli andıran davranışlara öncelik verir ve kültürel ve folklorik zenginlikleri kuru bidat ile ret eder. UNESCO tarafından dünya mirası sayılan Afganistan’da ki Buda heykellerinin Taliban tarafından yok edilmesi bu anlayışın eseridir. Oysa ki İslam’ın ruhu çok önemlidir. Günümüzde çok fazla politik arenada oldukları için dünya İslam dinini onlar üzerinden yanlış yorumlayarak, İslam Dini’nin sadece iktidarı hedefleyen bir din olarak görmekte, İslam’ın sosyal, ahlaki değerlerini görmemezlikten geliyor. Selefilik, deyim yerindeyse İslam Dini’ni ideolojiye indirgemiştir. Böylece mükemmel ve evrensel İslam Dini’ni sığ ve çatışmacı göstermeye çalışmaktadır” şeklinde konuştu.Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Harun Yıldız, sunumun ikinci bölümünde ise İhvan-ı Müslim’e yer ayırarak şöyle konuştu; “İhvan-ı Müslim, Mısır’da Hasan el-Benna tarafından 1928 yılında kuruldu. Ancak Hasan el-Benna 1949’da şehid edildi. İslam’ın ahlaki ve irfan tarafını ön plana çıkaran Müslüman Kardeşler, Cemal Abdunnasır’la birlikte Kral Faruk’a karşı mücadele verdi ve Kral Faruk’u tahtından indirdi. Bu süreçten sonra ise Seyyid Kutup öldürüldü. İhvan-ı Müslim, Mısır’da siyasi bir parti kurdu ve bir yıla yakın iktidarda kalmasına rağmen darbe ile iktidardan indirildi. Mısır’da ki İhvan hareketi, iktidardan çok toplumun ahlaken ve irfan bakımından gelişimine önem verdi.”Konuşmasının son bölümünü Vehabilik’e ayıran Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Harun Yıldız, Vehabiliğin modern Selefilik olduğunu ve Suudi Arabistan patentli olduğunun altını çizerek; “Vehabilik, 18. Yüzyılda Muhammed Bin el-Vehap tarafından kuruldu. Tevhid’i öne çıkaran bu anlayış türbe ve kabirlere karşıdır. Arap yarımadasının kuzeyinde yaşayan ve tasavvufçu olan Muhammed Bin el-Vehap, İbn-i Teymiyye’nin eserlerini okuduktan sonra tasavvufu ret etmiştir. Uzun süre lokal düzeyde kalan Vehabilik, 1766 tarihinde Muhammed Bin el-Vehap’ın Muhammed Bin Suud ile yaptığı anlaşma sonrasında hızla yaygınlaşmıştır. Bu tarihten sonra da sahabelerin kabirleri yıkılmıştır. Mekke ve Medine’de yaygınlaşan bu akım, Osmanlı’nın tepkisini üzerine çekmiş ve Osmanlı Devleti Mısır Valisi Kavalalı Mustafa Paşa’yı bu “Harici” düşünceyi yıkmak için harekete geçirmiştir. Vehebilik de Selefilik gibi İslam’ı tekeline alan ve diğerlerini dışlayan, ötekileştiren bir anlayışa sahiptir. İslam’la, hoşgörüsüyle bağdaşmıyor, ne yazık ki. Vehabilikte de 4 ilke var; birincisi Tevhid. İkincisi şefahat ve tarikata karşıdır. Üçüncüsü Bidat, türbe ve mezarların ziyaretlerine karşıdır. Camiileri süslemek, makamla ezan okumak, tecvitle Kur’an okumak, tarikat şeyhlerine biat etmek, tütün ve kahve içmek gibi. Dördüncüsü ise iyiliği emredip, kötülükten sakınmak. Vehabilik, Pakistan’da, Hindistan’da, Kuzey Afrika’da senuşiler üzerinde etkileri olmuştur. Keza Yemen’de, Mısır’da, Suriye’de etkilerini görmek mümkün. 1962 yılında Suudilerin kurduğu Rabıta örgütü tarafından ise Vehabilik yayılmaya çalışılmaktadır. Günümüzde El Kaide ve IŞİD gibi örgütler bu düşüncenin peşinden gitmektedir” diyerek sunumunu bitirdi.Sunumun ardından ise İlahiyat Fakültesi Dekan Vekili Doç. Dr. Hamdi Gündoğar, Genel Sekreterimiz Yrd. Doç. Dr. İbrahim Baz ve Rektörümüz Prof. Dr. Ali Akmaz, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Harun Yıldız’ a üniversitemize ait hediyeler takdim ettiler.

3.11.2014 |  Şırnak Üniversitesi